İNCİNİYOR HATIRAM

Size de oluyor mu bazen? Yükseklere çıkarttıkça beklentinizi, karşılığını alamadığınız vakit bir incinme yaşıyor musunuz? Onlarca saat çalışıp emek verdiğiniz bir işi, karşı tarafın beğenisine sunduğunuzda bir kerecik bile yüz ekşitmesi sizi de incitmiyor mu? Peki bir fikre, yaşam hakkına veya bir davaya yapılan gayr-i ahlâkî durumlardan inciniyor musunuz?

   Yeryüzü, Baba Adem (a.s.)'dan bu yana bir dava uğruna yanıp tutuşuyor. Nesillerdir hayatımızda olan iyi-kötü çatışması kimi zaman bir olayın etrafında takınılan tavırlar ile tüm dünya insanlığında, çoğu zaman yapılan sinema filmlerinde ve dizilerde, kimi zaman ise içimizde kendi hesaplaşmamız ile çatışmaya düştüğümüz bu kavgalar ilk olarak Kabil'in Habil'i öldürmesiyle başladığını hepimiz biliyoruz. Fakat çoğumuzun nereden geldiğini anlam veremediği bir şey daha var. İçimizdeki bu sızı...

   İçimdeki bu sızı beni ziyadesi ile incitse de ben daha çok Baba Adem(a.s.)'ın incinmesine inciniyorum.  Arakan'da, evladı bir köşede, kendi bir köşede ayrı ayrı işkence gören bir anne ümmeti bekliyor ve nasıl inciniyorsa, Doğu Türkistan 'da kardeşlerimiz zulme uğramaktan ziyade bizim sessiz kalışımıza inciniyorsa, Filistin'de can kardeşlerimiz kendi vatanlarında sığınmacı muamelesi görüyor ve bizim onları izlememize şaşırarak inciniyorlarsa, Selahaddin Eyyubi'ye rahmet okur işte bende öyle incinirim. Azerbeycan'da gardaşlarımız  Hocalı Katliamından bu yana daha da bir inciniyorlarsa, bende Türkiye'de Türk'üm diye dolaşıp bundan bi haber gençliğe bakıp öyle incinirim. Hemen hemen aynı yıllarda Bosna'da canlarımız Srebrenista Soykırımında ''Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?'' sorusuna muhatap annemiz başını öne eğip gözyaşları ile nasıl inciniyorsa, hala Türk ve Müslüman devletlerini ''BİR'' görmeyip, ''ama onlar şöyle, onlar böyle, onlar bizden çok farklı'' diyen andavalları görür, başım önde incinirim...
    
   Bir kez daha ve bir kez daha, hatta defalarca kez insan olduğumuzu unutmayıp bu ''iyi-kötü'' çatışmasının bizden önce bitmediğini ve bizden sonra da bitmeyecek olduğunu iyi bilmeliyiz dostlar. Özümüzü unuttuğumuz an, dünya üzerinde yaşayan ölüler gibi dolaşırız ve insan ancak merhameti varsa insandır, fikir, kabiliyet, güç çok çok sonraları gerekir. Bu savaşın üç tarafı var. İyi, kötü ve olanları izleyenler yani gerçek kötüler. Gelin, biz insan olalım ve insan kalalım. İncinmesin hatıralar...















YEDİ GÜZEL ADAM

    Son zamanlarda ne hikmetse içimde sürekli bir sorunun doğurduğu bir konu var. Yürürken, otururken ve bazen de konuşurken aklımın bir köşesinde, kalbime gelip gelip giden ve beni uzun uzadıya düşündüren, hayaller kurduran, belki de artık bu konuyu da yazmam gerektiğini düşündüren bir soru. 40 yıl öncesinin gençleri yaşadıkları dönemin 7 güzel adamına müracaat ediyorlar, fikirlerini alıyorlar, davalarının ucundan tutuyorlardı. Peki biz, kendi çağımızda hangi 7 güzel adamlara gideceğiz, kimlere müracaat edeceğiz? 

    İşte soru buydu dostlar. Bu soruya cevap bulmak için belki de yazmam gerekiyordu, bende öyle yaptım. Cevabı bulur muyum bulamaz mıyım, ben bilmem ama bildiğimi tahmin ettiğim bir şey var. Allah zamanını (en azından benim bilmediğim) bizim bilmediğimiz dönemlerde bir  müctehid, kutup, gavs gönderiyorsa işte böyle belirli dönemler içerisinde yedi güzel adamlar da gönderir. Herkesin mutlaka hayatının belirli dönemlerinde bu adamlar yön vermiş, düzen oluşturmuş ve tüm kepazeliğe inat edercesine inandığı davayı, olması gereken veya buralarda da olmaz kardeşim dediğimiz platformlarda anlatmaya çalışmışlardır. Peki her zaman başarılı olmuşlar mıdır? Bu hiç önemli değil ve hiç te önemli olmaması gerekir. 
   Bakın dostlar, canım dostlar, aziz dostlar, bir babanın evladına nasihat etmesiyle önemli kararlar aldırıp hayatına yön verdiği durumlardan bahsetmiyorum bilakis bir davadan bahsediyorum, islam davasından.

  Sizlere hemen aşağıda onlar ile aynı dönemi geç de olsa  yakaladığım güzel adamlar bırakıyorum ve bu listeyi belki de yaşayan yüzlerce güzel adamı temsilen yazıyorum. Onlar bir güzel uğruna güzelleştiler, bir güzelle ola ola güzelleştiler. Bizim tesellimiz ise güzel olamasak da güzelleri sevenleri sevmektir ancak.

Nurullah Genç
Bekir Develi
Serdar Tuncer
Dursun Ali Erzincanlı
Hayati İnanç
Yusuf Kaplan
Mehmet Yurtbay

  Kiminin listesinde işte bu yukarıdaki güzel adamlar varken, kimilerinde ise tamamen güzelliklerden uzak, dava şuuruna zıt veya ihanet edenler dahi olabilir. Herkesin düşünce yapısına, yaşam tarzına ve inandığı davaya göre güzel adamları farklıdır dostlar. Fakat herkesin güzel adamları farklı diye güzelleşmez listedekiler. Onlar zaten listelerde olmasalar dahi güzeldir, en doğrusunu Allah bilir vesselam.

 Listemizin akabinde dava sahibi insanların gönüllerinde yer etmiş tescilli 7 güzel adamı da paylaşmak istiyorum. Selam olsun her birine...

   Hayat bazen karmakarışık olabilir, içinden çıkılmayan anlarda herkes Allah'a yönelir. İşte bu yönelmeyi hatırlatan güzel adamlar güzeldir. Rüzgâr bazen saçını düzelttiğin an çıkıverir meydana, yine karmakarışık olur her yerin fakat dava sahibi bir mümin gerektiğinde saçını traş etmeyi de bilir başını vermeyi de...

  Hayat kısa, yaşam çok uzundur, öldükten sonra da devam eder... Sizler de yorumlar kısmına güzel adamlarınızı bizimle paylaşıp farklı güzellikleri yakalamamıza katkıda bulunabilirsiniz, yazalım güzelleşelim.. Kalın sağlıcakla...
    

BULUTLAR ÖZGÜR DEĞİL


     Bu fotoğrafı evimin balkonunda bulutları izlerken bir akşamüzeri çekmiştim. Parça parça o bulutların nasıl bir nizamda ve düzende olduğunu fark ettiğim an beni içine içine çekti manzarası. Güneş ve bulutlar ayrılmak istemiyordu sanki, bulutlar mı güneşi bırakmadı, güneş mi onlardan ayrılmak istemedi, ben bilmem... Uzun bir sürece bir dargın bir barışık devam ettiler ve sonunda malum son gerçekleşti tabi.
    

     Sonrası benim için ilginç, sonrası benim için klasikti işte, oturduğum salıncakta şöyle bir yaslandım ve bir türkü çığırdım henüz körpe olan geceye, onca yıldan sonra bir sigara yaktım ellerim titreye titreye, sigara dumanından buğulu gözlerimi diktim tam güneşin battığı yere... Biliyorum, şu an beni tanıyanların gözleri yaşlı. :) Tamam yahu itiraf ediyorum, sesim çok kötü, sigara da kullanmadım asla ama salıncağa yaslandığım bu fotoğraf kadar doğru, türküyü de sesi güzel birinden açtım, izledim bulutları, izledim ve izledim...

    Bulutlar özgür değil!! Tıpkı bizim gibiler. Önce parça parçalar gönül dünyamız gibi ama hepsi bir güneşe özlem duyuyor sanki, işte buna "aşk" diyoruz. Onları savuran rüzgar işte kader çizgimiz, yağmur bulut sulbünden ve açan çiçekler dahi hep bizlere benziyor. İki bulut arasında kavga var biz ona şimşek diyoruz, acaba onlar da bizim kavgalarımıza bakıp hayret ediyorlar mı? Bizim kavgamız sessiz sedasız en çok da ekmek içindir. Gökyüzü bir kafes, onlara bile, yine rüzgar savuruyor gülüyorlar bile bile...

ALLAH BİR(mi)DİR?

        İnsan, yeryüzünde eşi benzeri bulunmayacak derecede duygu değişimlerini çok hızlı yaşayan bir varlıktır, başımıza bir musibet geldiği vakit ''Allah var gam yok'' diye fiyaka satarız fakat bir süre sonra depresyondayım unutuldum... şarkısını dinlerken buluruz kendimizi. Ne değişir halbuki geçen zamanda.

  Allah? Var ve var olacaktır.
  Gam?  Değişti
  Biz? ...
   
        Sahi biz ne çabuk değiştik sevgili dostlar? Kedi,köpek bile yeni bir ortama girdiğinde etrafı tanımaya çalışır gezer,koklar,bölgesini işaretler ve sahiplenir. Peki biz İslam'ı anlama, Allah'ı tanıma noktasında hangi kırmızı çizgilerimizin bölgesini işaretliyoruz? Tabiri caizse gün içerisinde farkında olmadan neleri kendimize ilah ediniyoruz.

        Güç,para,iş,kadın,erkek,çocuk,ev,araba işte bu gibi şeyler gönlümüzde yer ettikçe, yâr oldukça, sabah namazına kalkamadığımız vakit ''Uyan ey gözlerim gafletten uyan'' sözlerini biz yazarmışcasına ağır bir pişmanlık duymak yerine "kazasını kılarız ya" demekten ileri gidemiyoruz.

       Ömürlerinin her deminde Allah'ı kalbinden,dilinden ve tüm yaşamından çıkartmamış ecdadın, güç,para,mal ve mülk içerisinde Allah'ı bulmaya çalışan torunları olarak acaba bu kadar dünyalık içerisinde arayı arayı nasıl bulacağız?.. Şöyle bir derviş edasıyla tüm dünyayı elimizin tersiye itip hiç çalışmayacak mıyız yoksa bir lokma bir hırka mı yaşayacağız? Durun durun ''Evlat ticaret yap,çok para kazan fakat parayı kalbine değil cebine koy'' diyen bir baba sözüyle müdahale etmek istiyorum hayata ve hayatın bir özü de budur aslında.

       Şunu bilmeliyiz ki dostlar, gönüllere girmedikçe büyük günahları engelleyemeyiz. İnanana da inanmayana da tenkit ile değil merhamet nazarıyla bakmak zorundayız, kibir ile değil tevazu elbisesi ile karşılamalıyız çünkü biz günahkara değil günaha düşmanız. Allah birdir bazılarımız şaşı ve hasta da biziz doktorda.

FARKINDA MIYIZ?

     Hayat denen maratonda bir koşucudur insan, hep hızlı,en hızlı ve en en en hızlısı olmak ister fakat bu yarışın sonunda kazananın ilk gelen değil de yolda bir çok şey biriktiren olduğunun farkına varmaz.
   
     Kimimiz yarışın ortasında ''Yaş otuzbeş yolun yarısı eder'' diyen bir şairin şiiriyle farkına varırız yaşamanın, kimimiz farkında olduğunda çok geç kalmışızdır, kimimiz de henüz yarış başlamadan farkındadır her şeyin ''Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez'' diye diye ağır adımlarda biriktirirler dostlukları,aşkları ve hayatı. Sonra bizler onlar için deriz ki ''İyi adamlar iyi atlara bindiler ve gittiler''...
 
     Biriktirmek güzeldir dostları kalbimizde,birikmekte güzeldir bir dostunun kalbinde,mesele mühim,meselemiz çok mühimdir dostlar. Yola çıktık hepimiz,gidiyoruz sona doğru, beden yaşına göre kimimiz ortasında hayatın,kimimiz başında,kimimiz de sona yaklaştığını düşünüyorsa,yalnız beden yaşına göre bunu düşünüyorsa yanılıyor derim ben çünkü farkına vardığımız an, işte o an başlıyor hayat bizim için.

Peki biz neyin ne kadar farkındayız? Hepimiz (en başta da ben) gönül terazisinde bir tartalım kendimizi,bakalım farkında olduğumuzun farkında mıyız?...  Uçan kuşu,gün batımını,mutlu bir insanı,masmavi gökyüzünü herkes fark eder, peki farkında mıyız? Kanadı kırık kuşların,yetim kalmış çocukların,boynu bükük babaların?
 
     Hayat kısa ve kuşlar uçuyor. İşte bak cılız bir kuş sesi bile kulaklarımıza ulaşmak için delmeye yetiyor kapalı kapıları. Bir şeyler anlatıyor biz iri cüsseli insanlara,farkında mıyız?
   
     İşte bak elimizle durdurmaya güç yetirdiğimiz saat, tik tak tik tak nakış gibi işliyor zamanı,bize verilen şu elbise kırışıyor geçtikçe zaman, farkında mıyız?

   Oysa insan, her zaman geç kalır her şeye. Hep daha iyisini istediği içindir tüm iyileri kaybettiği. Yaşamanın kıymetini dahi orta yaşlarda fark ederiz. Halbuki yakalayabilseydik zamanı en başında, çocukluğumuzdan bahsettiğimiz an olgunlaştığımızı ve gençliğimizden bahsettiğimiz an yaşlandığımızı anlardık...
  Hey gidi geçmiş!!!... Sen ne güzel şeydin ama.



BİR ŞİİR


Titriyor dudaklarım,ellerim ve ayaklarım
Sana olan özlemimden süregelir, Hasreta
Kulağımda Kur'an sesi,ayetler ve hadisler
Ruhumu çeker durur sana doğru Hasreta

Zaman hasret düşmanı, heybemde hibelerim
Kal'u bela'dan beri yanıyorum Hasreta
Kafam baş aşağı yaralı sinelerim
Bilmem sana layık, olur muyum Hasreta?

Celladına aşıklar gibi ölüme giderken bile
Ben sana kavuşmayı düşünürüm Hasreta
Günahın kucağında oynarken bile bile
Bir tövbeye umudumu bağlıyorum Hasreta

Gökyüzünü izliyorum bir ufkun şafağında
Bulutları sürüyor rüzgar denen şu çoban
Bekareti bozulmayan körpe gece ardında
Sana kavuşamamak var yine senin korkundan

Karanlıklar durun! Gelmeyin üzerime
En şiddetli darbe ile parçalanır ruhum
Binmeyin ölüm denen şu atın terkisine
Seni tanıyamadan Sana varmasın ruhum

Yaşamak yüzümde acı bir gülümseme
Ölmek, ölümden önce ölmek için
Can benimmiş gibi aciz bir benimseme
Ah Hasreta, şu son nefes senin için...