
BİZ DÜNYAYI ÇOK SEVDİK

Fayda vermez ne söylesen
Sözde anlam hep kısırdır
Her ne olsa hayra yor sen
Gördüğümüz rüya sırdır
Yüreğini dağlar anam
Dilini de bağlar anam
Şu halime ağlar anam
Yüzü gülmez kaç asırdır
Gönül kaygan yerde yürür
İnsan gurbet elde büyür
Zaman koşar mahlûk uyur
Çektiğimiz dert asıldır
Ölüp giden bir insan ki
Yıkılmıştır âlem sanki
Perde kalksın gör, bir an ki
Anlamazsın bu nasıldır
Bir evdeyim ki çilekeş
Üzerine doğmaz güneş
Yanımda ne dost, ne eş
Anladım bu son fasıldır
ADSIZ
Aramı bozdum
bütün dostlarımla
Ailemden,
memleketimden kaçtım
Yeryüzünün sır
tutan dağlarına
Adını
haykırdım, ismini açtım
Ufukta görünen
bir şey yok henüz
Sorarlarsa
uzağa gidiyorum
Cellatların
korktuğu vadilerden geçerek,
Sonsuzluğa
gidiyorum
Sitem eder
sana, halimi gören
Pervane,
ateşlerde yansa çok mu?
Kadehi bitmiş
sekerat halinde Mecnun,
Leyla’yı buldum
sansa çok mu?
Sabredip gönlüm
hicrana dayansa
Seni özleyen
sabahlara uyansa
Hep sen çıkan
fallara kansa çok mu?
Deli, divane,
düşkün, aşık deyip
Kimileri
konuşurmuş arkamdan
Böyle
iltifatlar duymakta varmış
İnanır mısın
şair diyorlarmış
Seni öyle
alelade sevmedim
Katiller hücum
ederken üstüme
O müstesna
adında nöbet durdum
Zincire
vuruldum, müebbet durdum
Savruluyorum
gamzende su gibi
Sen yaylalarda
rüzgâra nazende
Yaşadığım
mahşer kâbusu gibi
Serin
yeşilliklerdeyim bazen de
Biliyorum,
halen sana aldığım
Günbatımı
kolyeyi saklıyorsun
Bülbüllerin
özgürce dolaştığı
Namelerin
konuştuğu mehtaplı geceleri,
Bana
yasaklıyorsun
Onlar neden sevdiğini
anlattı
Senin için
neleri sevdiğimi anlattım,
Korkma, ismini
anmadım
Ve sensizliğe
asla inanmadım
Zamansız,
mekânsız, sebepsiz sana
Kördüğümden
yemin tutarak geldim
İşte ben, beni
unutarak geldim
Seni öyle alelade sevmedim
AdsızBursa-Gümüşhane
(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!
Ankebût Suresi – (64)
Yaşadığımız
şu günleri “ zor ” diyerek tarif ediyoruz. Su, elektrik, doğalgaz faturaları,
kiralar, geçim sıkıntısı derken asıl derdimizi unuttuk. Zor olan, bu derdi
hatırlamak zevk ve eğlence dolu hayallerle uyuyan, uykusunda kâbus gören bir
milleti uyandırmaktır.
Dijital
çağ, popülizm, Z kuşağı gibi çetrefilli
kavramlar, politikacıların entrikaları, sanatçılarının kraldan çok kralcı
oluşu, doymayan zengin, şükretmeyen fakir, şah damarımızı kesmek için pusuda
bekleyen birleşik kafirler, sosyal medya algısı ve uyuyan bir millet, evet “ zor
günlerden ” geçiyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, ülkesine hizmet yolunda
yetişen şuurlu kardeşlerimizin seslerini duyamıyor, fikirlerini anlayamıyoruz. Sosyal
medya iyi bir silah, kullanmayı bilen çok yol kat eder. Daha ziyade sosyal
medyada hakikatten yoksun, bilenin-bilmeyenin
konuştuğu cehalet ve kir akan yazıları görüyor, sesleri duyuyoruz. Sosyal medya
büyük bir cenk meydanı haline gelmiş durumda. O meydanda komşu komşusuyla
savaşıyor, çocuk babasıyla çarpışıyor, kardeş kardeşi vuruyor ancak bu savaş
bir neticeye ulaşmıyor. Yalnızca şikayet, hakaret ve cehalet dolu yazılar,
röportajlar, tartışmalar mütemadiyen devam ederken muhabbeti yitmiş, aslı
unutturulmaya çalışılan, nesli batının karanlık “ izm “ lerine terk edilmiş bir
millet uyutuluyor. Eski yıllarda ideolojik çatışma ile yapılan bu uyutma
günümüzde daha çok, bize enjekte edilen ekonomi zehri ile yapılıyor. Batının
algısı karşısında dik duramayan insanlarımız konuşmaya başlayınca şikâyet
ediyor hakaret ediyor fakat bir fikir beyan etmiyor çözüm yolu aramıyor. Kimimizin
nazarında tek çözüm ülke yönetiminin değişmesi. Çünkü sürekli değiştirmeye
odaklandık. Yıllar önce alfabemizi değiştirdik cahil kaldık, kıyafetimiz
değiştirdik çıplak kaldık öyle ki günümüzde bu alışkanlık devam etti. Telefon
aldık bir üst modeli çıkıca değiştirdik, daha eskimeden ev eşyalarımızı
değiştirdik vs. ancak kötü huylarımızı değiştirmeye yeltenmedik bile. Kendini
doğru yolda istikamet üzere değiştiremeyen bir millet nasıl olurda ülkesini
değiştirebilir.
Geçenlerde
bir youtube kanalının yaptığı sokak röportajını izledim, durum içler acısı.
Genç kardeşlerimize Türkiye’de mi kalmak istersin yoksa Amerika’ya mı gitmek
istersin diye bir soru soruluyor. Bir kardeşimiz Amerika’da çöpçülük bile
yaparım diyor, bir kardeşimiz Amerika’ya giderse tuvalet temizleyebileceğini
söylüyor. Burada meslekleri kıyaslayıp kötülemiyoruz her meslek gerekli tabi.
Ancak, evinde annesinin istediği bir bardak suyu getirmeyen gençlerin, konu
Amerika olduğunda ağzının suyu akıyor. Ne
kadar da ileri görüşlü batıya yüzü dönük modern gençlerimiz varmış. Bir
kardeşimiz “ ruhunu ve kimliğini satarak, ben Amerika’da köpek olurum, köpek “
diyor. Ah genç kardeşim ah, akıllara ziyan böyle bir fikir bu toprakların
evladından çıkmamalıydı. Senin deden kuru ekmekle gün geçiştirip yalın ayak,
köpeği olmak istediğin köpeklerle çarpıştı. Neden? Dün küffarın zulmüne, tecavüzüne
dur demek için. Mabedine kâfirin namahrem eli uzanmasın diye. Bugün sen bu
memleket benim diyerek kimseye kölelik etmeyesin, Allah’ın dinini özgürce
yaşayasın ve yayasın diye. Anlaşılan o ki, hayali oyun ve eğlenceden öteye
geçmeyen hatta bunun için en büyük düşmanlarına köle olmayı tercih eden bir
gençlikle karşı karşıyayız, belki de yan yanayız. Vatan sevgisi imandandır ve biliyorum
ki bu vatan için canını, malını, kanını vermekle yetinmeyecek gençlerimiz var. En
ufak sıkıntıya gelemeyip ülkesini terk etmeyi düşünen değil, bugün ülkesi için
çalışıp yarın hakkıyla hizmet eden gençler istiyoruz. Herkesin, nasibi
nispetinde vatana edebileceği bir hizmeti vardır. Bu vatan Peygamber
Efendimizin ( s.a.v ) davasında ve tüm Müslümanların duasındadır. Asla
ümitsizliğe kapılmıyoruz ancak işimiz zor.
AdsızBursa-Gümüşhane