Sizden Gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sizden Gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MANOLYA

 




 MANOLYA

Acı bir eyvah çınlatır geceyi

Ne kaldırımda sızan ayyaş duyar

Nede vecd halindeki derviş duyar

Acı bir eyvah anlatır geceyi

Istırap, ilah eli değmiş gibi

Detaylıca işlenmiş ve kusursuz

Ruhum çiçeğin elindeymiş gibi

Üflense uçacak… Öyle huzursuz

 

 

Doğmak için neyi bekliyor güneş

Titriyorlar güvercinler kuytuda

Hürriyet birazcık daha uykuda

Ve doğmak için emekliyor güneş

Şafak sökerken dökülür incisi

Öper manolyanın yanaklarından

Bana düştü sevdanın en kincisi

Kurtulamadım hiç parmaklarından

 

 

Meraklı bir çocuk gibi izlerim

Buluta gizlenir utanır mehtap

Sakınma benden, aydınlık isterim

Yüzüme vurulunca tanır mehtap

Öyle ki yakamozlar yalancıdır

İstemem, kandırılmak hep acıdır

Bir gün ıstırap telleri alıpta

Bitse bile… İzleri kalıcıdır

 

 ATSIZ ASKER

AHDİNİ BİL SEN EY HADSİZ

 




Kendinden mi şan gözettin

Ahdini bil sen ey hadsiz

Unutsan da bir söz ettin

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Demedin af, eyvah dedin

Dünya dedin, refah dedin

Her güzele mübah dedin

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Bilmez misin gören vardır

Haddi belli yören vardır

İlin, yasan, tören vardır

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

O can sana emanetti

Canın senden aman etti

Bu günahın sana yetti

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Anla artık isyandasın

Tövbe gerek ziyandasın

Ölüm yakın bir andasın

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Mücahitsen koş meydana

Yusuf gibi düş zindana

Bıçak takıp gez gerdana

Ahdini bil sen ey hadsiz

EGE GÜZELİ





Aramızda olan bu kanlı ahenk

Ya sana, ya hazin sona götürür

Gülşen de kelebek ölür rengârenk

Yıllarca aşınmış kaya köpürür

Sinemi yağmalar oluşan figür

Bizim resmimiz bu olmamalıydı

Dudağında sönen alev şimdi hür

Dudakların böyle solmamalıydı

 

Yanağında dinmek için gamzeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Rabbimin merhamet eli dokunsun

Gönlüne, yetmez mi bitsin bu eza

Adıma yazılmış ferman okunsun

Bir sihirli sözdür bana mukteza

Aşılamaz engel durur fariza

Ali'nin kınında zülfikar gibi

Dökülür halimi bilirse feza

Konuşursam, sanki bu inkâr gibi

 

Ebed sürmeyecek ama ezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Azlettiler benden önceki eri

Şimdi savaştayım ben Kaf Dağında

Dönmek istesem de dönemem geri

Boynum bükülmesin Han otağında

Kasırgalar gibi İrem bağında

Hücrelerime dek parçalarsın sen

Bir gün adın bile kalmadığında

Bunca şiirlerde hep çalarsın sen

 

Bineva vücudum bin bir gözeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Göğüs kafesimde bir kuş esirdir

Uçma vakti gelir artık tutamam

Berhürdarken canan, can münkesirdir

Bunca hatırayı arda katamam

Kaderimi böyle bil, unutamam

Onsuz kere acı, ömrüme biçin

Masum hayalleri suya atamam

Yırtınır gölgeler aydınlık için

 

Korkuyorum sensiz ölüm sezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Kıydılar menfada hicap duymadan

Sevdamıza, toplu mezar kazdılar

Sorguya çektiler, cevap duymadan

Hükmümüze bilsen neler yazdılar

Koşuşturan atlar bembeyazdılar

Kan içirdiler o atlara zorla

Karardı yüzleri, sonra azdılar

Karınları doydu diken ve korla

 

Sen mor hülyalarda nice gezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

 

Zan düşer gecenin kuytularına

Aydınlığa çıkmak an meselesi

Tan düşer gecenin kuytularına

Benim canım halen sende ölesi

Sultanlar dahi bir var'ın kölesi

Gözünde eririm düştüğüm gibi

Volkanlarda olur ancak böylesi 

Benim sana bağım kör düğüm gibi

 

Gün batar, gözlerin yıldız bezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Gelemezsem eğer aç ellerini

Dualarına bir beddua ekle

Nihayetlendirip emellerini

Beni ukbada bir hesapla bekle

Yalnız kaldığında konuş felekle

Cennetten bir parça huzur tadarsın

Bulutlar girince muhayyel şekle

Cihanda anla ki düşün kadarsın

 

Yüzüm gülmüyor hiç seni üzeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli


ADSIZ

AHIM VAR





Tüm arzumu bir ilahi kaynaktan alıpta

Şavkında mesip döndü başım, durduramazdım

Garbın yüce orduları kalbimde dalıpta

Harp etse, bu şevkten öte birşey aramazdım

 

Sorsam seni, mehtapta derin gam bulurum ben

Yalnız beni yakmazdı demek nemş eden aklın

Gündüzce öten kuşları akşam bulurum ben

Toprak bile sen çiğnediğin halde meraklın

 

Aşkınla erip, vasf- ı kemal aldıda gönlüm

Her zerremi varlıktan alıp yokluğa sürdü

Tüm mevcudatım yandı, kaavi kaldıda gönlüm

Müjganlı karanlıkta mapus, oysaki hürdü

 

Berzahta viran ruhları sızlattı bu nalem

Affetsede mahşerde melekler, ve bu alem

Hak almaya en son kişiyim ben geçemezsin

Ben istemesem kevseri bir an içemezsin


ADSIZ

NE KALDI

 




Ne hatırası kaldı gidenlerin, ne adı
Uyku düşün, sabahı ölümlere uyanan
Bana biçilmiş azap üzere hınçla yanan
Bir an bakışlarınla, yalnızca veda kaldı

 

Çıkaramazlar artık beni de enkazından

Ne varsa aldın, beni unutma en azından

Bunca çektirdiklerin sanıyordum nazından

Ve edilebilecek başka ne feda kaldı

 

Bekliyorken vaktini şimdi ruhum mutlakta

Zaman, cesetle dolu bir vadide akmakta

Mahlûklar suratıma en dehşetle bakmakta

Sen gittin, ürpertici korkunç bir seda kaldı

 

Bursa'da bir mahalle yokuşunda vebalim

Katlanarak artıyor, eriyor istikbalim

Gününü gün ederken, hoşça yaşıyor zalim

Bende ruh gibi, susmuş, yorgun bir eda kaldı

 

Ben hiç bilmem, gecede yıldızlar nasıl parlar

Daha saçlarındayken, gün kendini toparlar

Sonsuzluk ağacının yaprakları koparlar

O ağacın altında acı bir nida kaldı

 

Şiirlerimde sana bir iki mısram olur

Kızma! Senin ismini zikretsem haram olur

Devrilir bir gün dünya, hakikate ram olur

İsyanından Vahşiye ancak ihtida kaldı

 

Simsiyah kelebekler gelip yurdumu sallar

Dimağımı kurutur palavradan masallar

İşgalci korsanları karşıladı kumsallar

Herkes bırakıp gitti, benimle Hüda kaldı


ADSIZ

ANLADIM



Fayda vermez ne söylesen

Sözde anlam hep kısırdır

Her ne olsa hayra yor sen

Gördüğümüz rüya sırdır

 

Yüreğini dağlar anam

Dilini de bağlar anam

Şu halime ağlar anam

Yüzü gülmez kaç asırdır

 

Gönül kaygan yerde yürür 

İnsan gurbet elde büyür

Zaman koşar mahlûk uyur

Çektiğimiz dert asıldır

 

Ölüp giden bir insan ki

Yıkılmıştır âlem sanki

Perde kalksın gör, bir an ki

Anlamazsın bu nasıldır

 

Bir evdeyim ki çilekeş

Üzerine doğmaz güneş

Yanımda ne dost, ne eş

Anladım bu son fasıldır


ADSIZ 

SANA BÖYLE GELDİM




Aramı bozdum bütün dostlarımla

Ailemden, memleketimden kaçtım

Yeryüzünün sır tutan dağlarına

Adını haykırdım, ismini açtım

Ufukta görünen bir şey yok henüz

Sorarlarsa uzağa gidiyorum

Cellatların korktuğu vadilerden geçerek,

Sonsuzluğa gidiyorum

 

Sitem eder sana, halimi gören

Pervane, ateşlerde yansa çok mu?

Kadehi bitmiş sekerat halinde Mecnun,

Leyla’yı buldum sansa çok mu?

Sabredip gönlüm hicrana dayansa

Seni özleyen sabahlara uyansa

Hep sen çıkan fallara kansa çok mu?

 

Deli, divane, düşkün, aşık deyip

Kimileri konuşurmuş arkamdan

Böyle iltifatlar duymakta varmış

İnanır mısın şair diyorlarmış

Seni öyle alelade sevmedim

Katiller hücum ederken üstüme

O müstesna adında nöbet durdum

Zincire vuruldum, müebbet durdum

 

Savruluyorum gamzende su gibi

Sen yaylalarda rüzgâra nazende

Yaşadığım mahşer kâbusu gibi

Serin yeşilliklerdeyim bazen de

Biliyorum, halen sana aldığım

Günbatımı kolyeyi saklıyorsun

Bülbüllerin özgürce dolaştığı

Namelerin konuştuğu mehtaplı geceleri,

Bana yasaklıyorsun

 

Onlar neden sevdiğini anlattı

Senin için neleri sevdiğimi anlattım,

Korkma, ismini anmadım

Ve sensizliğe asla inanmadım

Zamansız, mekânsız, sebepsiz sana

Kördüğümden yemin tutarak geldim

İşte ben, beni unutarak geldim

Seni öyle alelade sevmedim 


Adsız
Bursa-Gümüşhane

İSYAN

 




Serbeser cihanı zapt eden nerde kalmadı
Yeryüzünde yiğitçe gezenler de kalmadı
 
Yedi başlı ejderha basmış yurdumu, uyan!
Düşman içimizdedir, boğan er de kalmadı
 
Artık meserretin tek anısı kaldı bizde
Afitap söndü, söndü mehtap fer de kalmadı
 
Zaferlerini garbın kutladık alkış tuttuk 
Mazide kaldı olan, muzaffer de kalmadı
 
Senden gibi durdular, Ecdadına sövdüler
Gece vakti vurdular, kan seher de kalmadı
 
Semerkant mahzun bakar, Buhara ağıt yakar
Eyvah! ilim yolunda mücevher de kalmadı
 
Ey Şah-ı Nakşibendî! üçler, yediler, kırklar
En zor çağım karardı, münevver de kalmadı
 
Kesin buyruğu Hakkın, ayrılık şerdir, sakın !!
Ayrıldı milletim ve beraber de kalmadı
 
Dostum dedin övdüler, hak istedin dövdüler
Heybetli adın vardı, muteber de kalmadı
 
Kâfirler serhaddini, küfür haddini aşmış
Allah adı anmaya cem, çember de kalmadı
 
Hakikatten kaçılmış, edep yere saçılmış
Hakikati haykıran bir minber de kalmadı
 
Camiim, medresem, türbem, tarihimi yıktılar
İnşa edecek mimar kim, hüner de kalmadı
 
Gâvur medeni oldu, olan aleni oldu
Ana, baba, ataya hiç değer de kalmadı
 
Bilmem hangi kuşağı, Avrupa’nın uşağı
Çok methettik o çağı, al eser de kalmadı
 
Turkuazın rengini soldurdular, saçları..
Başları yoldurdular, koysak ser de kalmadı
 
Görmeyen görür oldu, görmez oldu görenler
Takvim durdu, arada artık perde kalmadı


Adsız
Bursa-Gümüşhane

ZOR GÜNLER

 


       (Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!

Ankebût Suresi – (64)                                 

     Yaşadığımız şu günleri “ zor ” diyerek tarif ediyoruz. Su, elektrik, doğalgaz faturaları, kiralar, geçim sıkıntısı derken asıl derdimizi unuttuk. Zor olan, bu derdi hatırlamak zevk ve eğlence dolu hayallerle uyuyan, uykusunda kâbus gören bir milleti uyandırmaktır.

     Dijital çağ,  popülizm, Z kuşağı gibi çetrefilli kavramlar, politikacıların entrikaları, sanatçılarının kraldan çok kralcı oluşu, doymayan zengin, şükretmeyen fakir, şah damarımızı kesmek için pusuda bekleyen birleşik kafirler, sosyal medya algısı ve uyuyan bir millet, evet “ zor günlerden ” geçiyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, ülkesine hizmet yolunda yetişen şuurlu kardeşlerimizin seslerini duyamıyor, fikirlerini anlayamıyoruz. Sosyal medya iyi bir silah, kullanmayı bilen çok yol kat eder. Daha ziyade sosyal medyada hakikatten yoksun,  bilenin-bilmeyenin konuştuğu cehalet ve kir akan yazıları görüyor, sesleri duyuyoruz. Sosyal medya büyük bir cenk meydanı haline gelmiş durumda. O meydanda komşu komşusuyla savaşıyor, çocuk babasıyla çarpışıyor, kardeş kardeşi vuruyor ancak bu savaş bir neticeye ulaşmıyor. Yalnızca şikayet, hakaret ve cehalet dolu yazılar, röportajlar, tartışmalar mütemadiyen devam ederken muhabbeti yitmiş, aslı unutturulmaya çalışılan, nesli batının karanlık “ izm “ lerine terk edilmiş bir millet uyutuluyor. Eski yıllarda ideolojik çatışma ile yapılan bu uyutma günümüzde daha çok, bize enjekte edilen ekonomi zehri ile yapılıyor. Batının algısı karşısında dik duramayan insanlarımız konuşmaya başlayınca şikâyet ediyor hakaret ediyor fakat bir fikir beyan etmiyor çözüm yolu aramıyor. Kimimizin nazarında tek çözüm ülke yönetiminin değişmesi. Çünkü sürekli değiştirmeye odaklandık. Yıllar önce alfabemizi değiştirdik cahil kaldık, kıyafetimiz değiştirdik çıplak kaldık öyle ki günümüzde bu alışkanlık devam etti. Telefon aldık bir üst modeli çıkıca değiştirdik, daha eskimeden ev eşyalarımızı değiştirdik vs. ancak kötü huylarımızı değiştirmeye yeltenmedik bile. Kendini doğru yolda istikamet üzere değiştiremeyen bir millet nasıl olurda ülkesini değiştirebilir.

    Geçenlerde bir youtube kanalının yaptığı sokak röportajını izledim, durum içler acısı. Genç kardeşlerimize Türkiye’de mi kalmak istersin yoksa Amerika’ya mı gitmek istersin diye bir soru soruluyor. Bir kardeşimiz Amerika’da çöpçülük bile yaparım diyor, bir kardeşimiz Amerika’ya giderse tuvalet temizleyebileceğini söylüyor. Burada meslekleri kıyaslayıp kötülemiyoruz her meslek gerekli tabi. Ancak, evinde annesinin istediği bir bardak suyu getirmeyen gençlerin, konu Amerika olduğunda ağzının suyu akıyor.  Ne kadar da ileri görüşlü batıya yüzü dönük modern gençlerimiz varmış. Bir kardeşimiz “ ruhunu ve kimliğini satarak, ben Amerika’da köpek olurum, köpek “ diyor. Ah genç kardeşim ah, akıllara ziyan böyle bir fikir bu toprakların evladından çıkmamalıydı. Senin deden kuru ekmekle gün geçiştirip yalın ayak, köpeği olmak istediğin köpeklerle çarpıştı. Neden? Dün küffarın zulmüne, tecavüzüne dur demek için. Mabedine kâfirin namahrem eli uzanmasın diye. Bugün sen bu memleket benim diyerek kimseye kölelik etmeyesin, Allah’ın dinini özgürce yaşayasın ve yayasın diye. Anlaşılan o ki, hayali oyun ve eğlenceden öteye geçmeyen hatta bunun için en büyük düşmanlarına köle olmayı tercih eden bir gençlikle karşı karşıyayız, belki de yan yanayız. Vatan sevgisi imandandır ve biliyorum ki bu vatan için canını, malını, kanını vermekle yetinmeyecek gençlerimiz var. En ufak sıkıntıya gelemeyip ülkesini terk etmeyi düşünen değil, bugün ülkesi için çalışıp yarın hakkıyla hizmet eden gençler istiyoruz. Herkesin, nasibi nispetinde vatana edebileceği bir hizmeti vardır. Bu vatan Peygamber Efendimizin ( s.a.v ) davasında ve tüm Müslümanların duasındadır. Asla ümitsizliğe kapılmıyoruz ancak işimiz zor.

                            

    Adsız
                                                                            Bursa-Gümüşhane


Düş Mezarlığı



  
 


     Gözyaşlarının suladığı, oluk oluk kanlara doyan topraklar bunun gibisini hiçbir zaman yaşamak istemezlerdi. Zalim kralların kana kana şarap içtiği zamanla çürümüş zavallı kafatasları masumiyetlerini sorgular oldular. Destelerce odaları dolduran, parıltılarıyla gözleri ama eden, kibir abidesi Karun’un hazinelerini utandıran gözyaşlarıyla sulandı bugün topraklar. Bir feryat çınladı. Ameller ve emeller sorgulanmadığı için yargılandı. Netice hezeyan oldu. Susuldu ve tekrardan kabullenildi.

 

      Asırlardır farklı farklı coğrafyalarda, farklı kişiler tarafından, farklı amaçlar uğruna fahiş bir sömürü ve zulüm devam ettirilmekte. Silahların sarılamayacak farklılıkta olmasına nazaran, kalkanların sadece dualar ve temenniler olduğu bu dünya barış tarih kitaplarında bile var olmayan bir nükte, zulüm en acımasızların yüzünde bir maske, direniş inanmışların dilinde bir beste olarak kalmaya mahkûm oldu. Savaşa karşı duramayan barışın pes etmesi, hırslarını ve nefislerini dizginleyemeyenlerin korkup başka yöntemlere başvurma kompleksleri insanoğlunun dünyasını, hayatını alaşağı etti. Fani dünyada bu işten karlı çıkanlar her zaman zalimler oldu. Elini vicdanına koyamayanların, koymayanların elleri kılıç kınlarına, silah kabzalarına sarıldı. Acı dolu çığlıklarla tatmin olmayan nefisler, kendilerine olan hakareti mubah kılma teşebbüsünde bulundular. Yaptıkları zulmü tüm dünyaya duyurmak için ellerinden geleni yaptılar. Fakat bizler değil kınamak, acı dolu çığlıkları duyma şerefini bile kendimize layık görmedik. Kendini eğlendirmek için kurduğu hayallere muhtaç bir hale gelmiş olan insanlar, artık hayal kuramayacakları günün gelip çatması için gün sayıyorlar. Ölmekten korkan, ölümü görmeyen, ölümü duymayan, ölümü duymak istemeyen insanlar Karun’un hazineleriyle yaşayan, kafataslarını barındıran toprağın bu benzersiz acılı gününde, feryatlarına yine kulak asmamaya karar verdiler.


Ameller ve emeller sorgulanmadı. Susuldu. Kabullenildi. 

Bugün acımasızca katledilen bir çocuk toprağa verildi.


Talha TEMİZ

Bursa