Sizden Gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sizden Gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SENSİZLİK

 



SENSİZLİK 

Sensizlik esti birden süt liman sahillerde
Kasırga vurdu dingin sularına gönlümün
Dayanamadı evren, tüm mevcudat titredi
Yıldızlar isyan etti, fezadan kovuldular
Mehtap düştü, güneşle birlikte boğuldular
 
Girdaptan çıktım amma, gömdü kuma sensizlik
Apaydınlık günlerden, itti muma sensizlik
 
Seni aşamadım ki kendimi avutayım
Yokluğun kâbuslara çeviriyor rüyamı
Tarifinde zorlanır o nadide hilkatin
En efsunlu sözlerle, en kıdemli şairler
Haydi, gel ve mahşere döndür çabuk dünyamı
Ne zamandır kimseler oturmadı tahtına
Ferman gelmiyor artık, fetreti yaşıyorum
Omuzuma vurulan şu yüklere bakıpta
Beni basit bir hamal görme sakın sevgilim
Bilemezsin, içimde aşkını taşıyorum
Bir meyil-i nagehan yayılıyor içimde
Durduramıyorum bu arzuyu, incizabı
Sessizlik korkutuyor beni, sensizlik gibi
Ne yollara, ne çöle, ne dağlara, ne güle
Âşığın, Maşukadır ebedi intisabı
 
Vuslatı yasak etti şu mahruma sensizlik
Cevapta vermedi bir tek soruma sensizlik
 
Son kez baktım yoluna ufuk vardı, sen yoktun
Firkat kaderim oldu, çekildim bir köşeye
İkimize yetecek yerim oldu, gelmedin
Dolandın efkârıma, şöyle en sertinden bir
Tütün sardım, sigaram yarım oldu gelmedin
 
Girdaptan çıktım amma, gömdü kuma sensizlik
Apaydınlık günlerden, itti muma sensizlik
Vuslatı yasak etti şu mahruma sensizlik
Cevapta vermedi bir tek soruma sensizlik
ADSIZ

TÜL







TÜL

 

Ört üzerini gece girift, sırlı saçların

Kim anlayacak beni senden başka ah be tül

Aşkımız dervişidir en tenha yamaçların

Bizi gizlemiyorsan sen söyle kim kahpe tül

 

Haramimi gözlerin kesiyorlar yolumu

Gitmeliyim diyorum, acelem var bırakın

Şahitsiz suçları hep bana yıktınız madem

Ey hüznümün kaynağı gözler ruhuma akın

 

Terk ettiğim makama çıkmak ister şahika

Değere bindi şimdi bütün vazgeçilmişler

Senden gayri fikrimi bir tebessümle yıka

Gönlüme sen, göklere yıldızlar seçilmişler

 

Meçhulle aramızda işte yalnız sen varsın

Ben ağlıyorum bari sen sevinde gül be tül

Buz gibi ellerinle neden böyle yakarsın

Artık yanaklarımdan yerlere dökül be tül

 

Bilmiyor musun senin ardında bir dağım ben

Kâh çiçek toplarsın kâh dinlenirsin gölgemle

Bir gün serin bağrıma belki gömüleceksin

Tüm kırlar kuruyacak görülmemiş öfkemle

 

Sevdamız unutturur meşhur hikâyeleri

Efsaneler dolaşır muhabbet demlerinde

Zilzurna âşıkların tükendi gayeleri

Değişir istikamet yorgun kademlerinde

 

 

Ülkemi işgal edip hüküm süren hükümsüz..

Katillere, bembeyaz aydınlık bir darbe tül

Gel telaşlanma sakın, beni merhametle süz

Sadrım sana yetecek, evim zaten dar be tül

 

Lal olur dilim susar, beni kucaklayınca

Rahmet çağıran sessiz bir fırtına koparım

En şiddetli düşmanı kalbim bir aklayınca

Nurunu görmek için gözlerimi kaparım

 

Şimdi kim hesabını verecek göz yaşları..

Yorganından süzülen yetim çocuğunun kim

Hüküm beklemeden mi keser cellât başları

Belli ki bu davada ne kanun var ne hâkim

 

Peygamber koklamış bir gül edasıyla yürü

İster dikenlerinle beni sıkıp sar be tül

Menzile uçan kuşlar göreceksin bir sürü

Ya takip et onları ya da beni sor be tül

 

Çekip kirpiklerini mezar olmuş bağrıma

Hiç tereddüt etmeden bir yıldırım gibi çak

Ürkek bir eyvah yakar ciğerlerimi şimdi

Sana vurulduğumdan beri uykular kaçak

 

Satmak için canana can yükü taşır şair

Bil ki onun serveti ıstırap, çile, gamdır

Konuşsa da bilmiyor hiçbir şey aşka dair

Aldanma gözyaşına manasız bir evhamdır

 

Gelmeni bekliyorken ömür bitmiş meğerse

Söyle sevgin kadar mı biçiyorsun kalbe tül

Bu kez ruhuma, boğmak için yağmur değerse

İçimde ufka doğru yüzen gemi kal be tül

 

 

ADSIZ


BİR ÇEMBERDİR AŞK

 



BİR ÇEMBERDİR AŞK

 

       ’Bir çemberdir aşk’’ derler ya, hakikatinde gerçekten öyledir. Onun çemberine girdi mi bir insan, daha çıkması yüzde birdir. Ama her şeyin bir gayesi olduğu gibi onun da bir gayesi vardır. O gayede ‘’İlahi aşk’’tır.

      Tabii ki normal yaşam standartları içerisinde hayat süren bir kimseden hemen bu makama ulaşması beklenemez. İnsan kademe kademe bu makama ulaşır. Bunun ilk kademesi de ‘’sevmektir’’. Ne olursa olsun bir insanı veya bir eşyayı sevebilen kimse bu yolda ilk adımını atmış demektir. Bu sevgisi daha sonrasında muhabbete dönüşür. Ama bir kimsenin sevdiğine muhabbet duyabilmesi; ‘’karşılıksız sevgi’’den geçer. Önümüzde duran ne olursa olsun karşılıksız sevebilirsek, yani ‘’yaratılanı yaratandan ötürü sevebilirsek’’ yavaş yavaş menzile adım atmış oluyoruz demektir. Mesela; bir hanımefendiden hoşlanmış ve sonrasında bu hissiyatı sevme mertebesine taşıyanlar bizleri daha iyi anlayacaktır. Ondan gelecek her türlü kusur ve yanlışa gözü kapalıdır ve bu şekilde sevmeye devam eder. Çünkü; ona öylesine bağlanmıştır ki; onun cinsinden gördüğü her şeyde onun sureti belirir aklında. Her duyduğu besteyi ve sözü ona armağan etmek ister. Çünkü; ne aklı, ne de gözü ondan başkasına şevk duymaz. İşte bu Yaratanın bizlere bir tecellisidir. Kendisi önce yarattıklarına, daha sonrasında kendisine karşı muhabbet ve aşk duymamızı sağlar. Dünyada mahlûka duyulan sevgilerin hepsi O’nu sevmek ve âşık olabilmek içindir. Çünkü; bir yaşam gayesidir O’nu sevebilmek.

     İşte bunlar doğrultusunda;  insanın mecazi aşk sınavını geçip, ilahi aşka doğru yelken açtığı gün, onun bu dünya hayatındaki en anlamlı günüdür. Çünkü; yaşama gayesinin ne olduğunu bilir ve artık onunla yaşar. Anlatılmak istenenden mecazi aşkın bitimi anlaşılmasın o’da kolay kolay bitmek bilmeyen bir şeydir. Anlatmak istediğimiz şey; bu sınavın bizleri ulaştıracağı menzildir. Ve bundan sonra insan anlar ki; bu hayatta ki en anlamlı günü, doğduğu gün değil; yaşama gayesini anladığı gündür. Çünkü; bu his insanı adeta küllerinden doğurur.

 

Öncelikle önümüze sunulan mecazi aşk sınavını geçip, daha sonrasında ilahi aşka yelken açmak ümidiyle;

Vesselam…

 

By Talip

HATIRLA


 HATIRLA

 

 

Hatırla, Altay dağı karlıydı ve yüksekti

Kirpiğini bağrıma hınçla çakışlarında

Bakışların cesurdu ancak kalbin ürkekti

Ulu destanlar vardı beni yıkışlarında

 

Hatırla temiz berrak rengini kâinatın

Özüne varıyorduk en yüce fütuhatın

Biz kalmıştık hülyalı serin akışlarında...

Kurtulmuştuk elinden bütün mükevvenatın

 

Hatırla, çok hatıra biriktirdik seninle

Bozkırda kardelenler yetiştirdik seninle

Dumanlı yaylaların zemheri kışlarında

Günleri aşk oduyla geçiştirdik seninle

 

Hatırla ince ince dökülen yıldızları

Yaklaştıkça çehrene, yükselen nabızları

Çağlar boyu gezdim ben uçsuz bakışlarında

Kayboldum kovalarken bütün imkânsızları

 

Hatırla bizi sarsan girdaplı geceleri

Ruhumuza dokunan mehtaplı geceleri

Sevdanın gönlüme en narin nakışlarında

Örüyordum yeniden sen kaplı geceleri

 

Hatırla sevgili, tam bitiyorken acımız

Yaprak döktü baharda, sonsuzluk ağacımız

Amansız bir kor oldum beni yakışlarında

Dorukta hicran ile bölündü miracımız



ADSIZ


İNSANIN DEĞERİ DERDİ KADARDIR

 



İNSANIN DEĞERİ DERDİ KADARDIR


      Bu hayata insan, eşref-i mahlukat olarak gelmiştir. Tabi bu zamanda kendisini nasıl görür ve dışarıdan nasıl görünür bu malum olsa da, bu vasıftaki insanoğluna da aynı zamanda akıl nimeti sayesinde idrak, öğrenebilme ve öğretebilme yeteneği de bahşedilmiştir. Ancak şu var ki; dış etkenlerin kendimize, kendimizi aşağılatma aşısını bizlere yüklediğinden, daha doğrusu kendimizi başkalarından küçük görme aşısından dolayı her zaman etrafımızdakilerin yükselişini izliyor ve bize bahşedilen insanlık gayesinden mahrum kalıyoruz. 

 

        Nedir bu insanlık gayesi? Elbette rıza-i ilahi’yi gözeterek yaşamaktır. İşlerimizde rıza-i ilahi gözetildiği müddetçe doğruya ulaşırız. Rıza-i İlahi gözetildiği üzere dert sahibi oluruz ve bu bizim çabamıza çaba katar. Sabahına derdi için kalkan ile dertsiz, başıboş kalkan arasında büyük bir fark vardır.

 

        İnsan derdi olduğu kadar çaba gösterir. Bir dert yoksa, gösterilen çabanın da bir anlamı yoktur. Zaten dert de insanı gayret sahibi yapar. O zaman ne için var olduğumuzu anlar yani bi nevi yokluktan varlığa doğru adım atarız. Ve her yeni bir şey öğrendiğimizde derdimiz daha çok artar. Çünkü; Dert yolunda öğrenilen ilim, insanı alim yapar. Bu zamana kadar dertsiz bir şey öğrenmeye kalkanlar, işin sonunda kalktıkları yere veya en gerisi geriye dönmüşlerdir çünkü onlarda bu gayret bir yere kadar sürmüştür. Aynı zamanda dertle kalkan kimselerin, daha da yükseldikleri tarihte çokça rastlanmıştır. Mesela bunun en büyük örneği; İslam Aleminin, taa Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den bu yana halâ ayakta kalması ve karşısında olan millet ve toplulukların her daim bir sonunun gelmesidir. 

 

    Bu zamana kadar Allah Teala rızasının içinde olduğu bir çaba ve gayreti Mevla boşa çevirmemiş ve biiznillah çevirmeyecektir. Evet, tarihte önceden de görüldüğü üzere ümmet gene büyük bir kriz içindedir. Ancak, kriz içinde olanlar olduğu gibi bu krizi Allah rızası için def etme çabasında olanlarda vardır. Bu iki güruh her zaman var olmuştur. Ama krizi def etme çabasında olanlar Allah rızası üzere kalkındıkları gibi, olmayanlar da her zaman ya mağlup olmaya veya hidayete dûçar olmuşlardır.

 

         Bu bağlamda ne yaparsak yapalım; yaptığımız işlerde Cenab-ı Allah’ın rızası olduğu müddetçe kazanma ümidi içerisinde olarak gayret etmek, ve ümitsizlik içinde olanların sözlerine aldırış etmemek gerektir. Bu hayatta ulaşacağımız şeyler niyetlere bağlıdır. Niyetler hayırsa akıbette hayr olacaktır.

Vesselam…

By Talip


MANOLYA II

 

MANOLYA II


      Dinlenmek için bir gün kalbime yaklaşırsa 

      Nabzımı duyar, yüzüm kızarır utanırm

      Ya sevdiğimi anlar benden uzaklaşırsa 

      Arkasına bakmadan gider, onu tanırım 

 

          Sana diyeceğim var, hemen gitme Manolya

          Bilirim vaktimiz dar, gecikmişim ne yazık

          Dinle beni ne olur, olmaz deme Manolya

          Bunu da hatırıma say, kaşların neden çatık

 

          Ah kaşların Manolya, memleket gibi vakar

          O kaşlar ki sevdamın en belirgin hattıdır 

          Ve saçların Manolya, memleket gibi kokar

          Böylesi gurbet, ancak divanenin bahtıdır 

 

          Sakladığım bu sırrı yutkundum gecelerde

          Gündüzlerin telaşı hislerimi bastırdı

          Belki anlatmaya çalıştım bilmecelerde

          Halbuki yazacağım sana birkaç satırdı

 

         Gözlerine kapılıp raks ederim girdapla

         Ya beni boğar, ya da can suyudur gözlerin

         Gözlerin anılıyor sürekli inkılapla

         Hem serin bir firuze, hem koyudur gözlerin

 

         Bana dudaklarında bir kez ölmeyi bahşet

         Bu bir itiraf değil, veda etmektir sana

         Bir şey beklemiyorum ne vicdan, ne merhamet

         Bu bir itiraf değil veda etmektir sana

 

         Bir şey söyle ne olur, çiçekten kuştan bahset

         Çabucak bitmesin bu büyüleyici hülya

         Bana dudaklarında bir kez ölmeyi bahşet

         Senin söyleyeceğin bir şey yok mu Manolya?

 

         Susuyorum, susuyor... tamam, tamam Manolya

         Bunu isteme benden unutamam Manolya


ADSIZ

MANOLYA

 




 MANOLYA

Acı bir eyvah çınlatır geceyi

Ne kaldırımda sızan ayyaş duyar

Nede vecd halindeki derviş duyar

Acı bir eyvah anlatır geceyi

Istırap, ilah eli değmiş gibi

Detaylıca işlenmiş ve kusursuz

Ruhum çiçeğin elindeymiş gibi

Üflense uçacak… Öyle huzursuz

 

 

Doğmak için neyi bekliyor güneş

Titriyorlar güvercinler kuytuda

Hürriyet birazcık daha uykuda

Ve doğmak için emekliyor güneş

Şafak sökerken dökülür incisi

Öper manolyanın yanaklarından

Bana düştü sevdanın en kincisi

Kurtulamadım hiç parmaklarından

 

 

Meraklı bir çocuk gibi izlerim

Buluta gizlenir utanır mehtap

Sakınma benden, aydınlık isterim

Yüzüme vurulunca tanır mehtap

Öyle ki yakamozlar yalancıdır

İstemem, kandırılmak hep acıdır

Bir gün ıstırap telleri alıpta

Bitse bile… İzleri kalıcıdır

 

 ADSIZ

AHDİNİ BİL SEN EY HADSİZ

 




Kendinden mi şan gözettin

Ahdini bil sen ey hadsiz

Unutsan da bir söz ettin

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Demedin af, eyvah dedin

Dünya dedin, refah dedin

Her güzele mübah dedin

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Bilmez misin gören vardır

Haddi belli yören vardır

İlin, yasan, tören vardır

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

O can sana emanetti

Canın senden aman etti

Bu günahın sana yetti

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Anla artık isyandasın

Tövbe gerek ziyandasın

Ölüm yakın bir andasın

Ahdini bil sen ey hadsiz

 

Mücahitsen koş meydana

Yusuf gibi düş zindana

Bıçak takıp gez gerdana

Ahdini bil sen ey hadsiz

EGE GÜZELİ





Aramızda olan bu kanlı ahenk

Ya sana, ya hazin sona götürür

Gülşen de kelebek ölür rengârenk

Yıllarca aşınmış kaya köpürür

Sinemi yağmalar oluşan figür

Bizim resmimiz bu olmamalıydı

Dudağında sönen alev şimdi hür

Dudakların böyle solmamalıydı

 

Yanağında dinmek için gamzeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Rabbimin merhamet eli dokunsun

Gönlüne, yetmez mi bitsin bu eza

Adıma yazılmış ferman okunsun

Bir sihirli sözdür bana mukteza

Aşılamaz engel durur fariza

Ali'nin kınında zülfikar gibi

Dökülür halimi bilirse feza

Konuşursam, sanki bu inkâr gibi

 

Ebed sürmeyecek ama ezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Azlettiler benden önceki eri

Şimdi savaştayım ben Kaf Dağında

Dönmek istesem de dönemem geri

Boynum bükülmesin Han otağında

Kasırgalar gibi İrem bağında

Hücrelerime dek parçalarsın sen

Bir gün adın bile kalmadığında

Bunca şiirlerde hep çalarsın sen

 

Bineva vücudum bin bir gözeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Göğüs kafesimde bir kuş esirdir

Uçma vakti gelir artık tutamam

Berhürdarken canan, can münkesirdir

Bunca hatırayı arda katamam

Kaderimi böyle bil, unutamam

Onsuz kere acı, ömrüme biçin

Masum hayalleri suya atamam

Yırtınır gölgeler aydınlık için

 

Korkuyorum sensiz ölüm sezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Kıydılar menfada hicap duymadan

Sevdamıza, toplu mezar kazdılar

Sorguya çektiler, cevap duymadan

Hükmümüze bilsen neler yazdılar

Koşuşturan atlar bembeyazdılar

Kan içirdiler o atlara zorla

Karardı yüzleri, sonra azdılar

Karınları doydu diken ve korla

 

Sen mor hülyalarda nice gezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

 

Zan düşer gecenin kuytularına

Aydınlığa çıkmak an meselesi

Tan düşer gecenin kuytularına

Benim canım halen sende ölesi

Sultanlar dahi bir var'ın kölesi

Gözünde eririm düştüğüm gibi

Volkanlarda olur ancak böylesi 

Benim sana bağım kör düğüm gibi

 

Gün batar, gözlerin yıldız bezeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli

 

Gelemezsem eğer aç ellerini

Dualarına bir beddua ekle

Nihayetlendirip emellerini

Beni ukbada bir hesapla bekle

Yalnız kaldığında konuş felekle

Cennetten bir parça huzur tadarsın

Bulutlar girince muhayyel şekle

Cihanda anla ki düşün kadarsın

 

Yüzüm gülmüyor hiç seni üzeli

Mutlak geleceğim Ege güzeli


ADSIZ

AHIM VAR





Tüm arzumu bir ilahi kaynaktan alıpta

Şavkında mesip döndü başım, durduramazdım

Garbın yüce orduları kalbimde dalıpta

Harp etse, bu şevkten öte birşey aramazdım

 

Sorsam seni, mehtapta derin gam bulurum ben

Yalnız beni yakmazdı demek nemş eden aklın

Gündüzce öten kuşları akşam bulurum ben

Toprak bile sen çiğnediğin halde meraklın

 

Aşkınla erip, vasf- ı kemal aldıda gönlüm

Her zerremi varlıktan alıp yokluğa sürdü

Tüm mevcudatım yandı, kaavi kaldıda gönlüm

Müjganlı karanlıkta mapus, oysaki hürdü

 

Berzahta viran ruhları sızlattı bu nalem

Affetsede mahşerde melekler, ve bu alem

Hak almaya en son kişiyim ben geçemezsin

Ben istemesem kevseri bir an içemezsin


ADSIZ

NE KALDI

 




Ne hatırası kaldı gidenlerin, ne adı
Uyku düşün, sabahı ölümlere uyanan
Bana biçilmiş azap üzere hınçla yanan
Bir an bakışlarınla, yalnızca veda kaldı

 

Çıkaramazlar artık beni de enkazından

Ne varsa aldın, beni unutma en azından

Bunca çektirdiklerin sanıyordum nazından

Ve edilebilecek başka ne feda kaldı

 

Bekliyorken vaktini şimdi ruhum mutlakta

Zaman, cesetle dolu bir vadide akmakta

Mahlûklar suratıma en dehşetle bakmakta

Sen gittin, ürpertici korkunç bir seda kaldı

 

Bursa'da bir mahalle yokuşunda vebalim

Katlanarak artıyor, eriyor istikbalim

Gününü gün ederken, hoşça yaşıyor zalim

Bende ruh gibi, susmuş, yorgun bir eda kaldı

 

Ben hiç bilmem, gecede yıldızlar nasıl parlar

Daha saçlarındayken, gün kendini toparlar

Sonsuzluk ağacının yaprakları koparlar

O ağacın altında acı bir nida kaldı

 

Şiirlerimde sana bir iki mısram olur

Kızma! Senin ismini zikretsem haram olur

Devrilir bir gün dünya, hakikate ram olur

İsyanından Vahşiye ancak ihtida kaldı

 

Simsiyah kelebekler gelip yurdumu sallar

Dimağımı kurutur palavradan masallar

İşgalci korsanları karşıladı kumsallar

Herkes bırakıp gitti, benimle Hüda kaldı


ADSIZ

ANLADIM



Fayda vermez ne söylesen

Sözde anlam hep kısırdır

Her ne olsa hayra yor sen

Gördüğümüz rüya sırdır

 

Yüreğini dağlar anam

Dilini de bağlar anam

Şu halime ağlar anam

Yüzü gülmez kaç asırdır

 

Gönül kaygan yerde yürür 

İnsan gurbet elde büyür

Zaman koşar mahlûk uyur

Çektiğimiz dert asıldır

 

Ölüp giden bir insan ki

Yıkılmıştır âlem sanki

Perde kalksın gör, bir an ki

Anlamazsın bu nasıldır

 

Bir evdeyim ki çilekeş

Üzerine doğmaz güneş

Yanımda ne dost, ne eş

Anladım bu son fasıldır


ADSIZ 

SANA BÖYLE GELDİM




Aramı bozdum bütün dostlarımla

Ailemden, memleketimden kaçtım

Yeryüzünün sır tutan dağlarına

Adını haykırdım, ismini açtım

Ufukta görünen bir şey yok henüz

Sorarlarsa uzağa gidiyorum

Cellatların korktuğu vadilerden geçerek,

Sonsuzluğa gidiyorum

 

Sitem eder sana, halimi gören

Pervane, ateşlerde yansa çok mu?

Kadehi bitmiş sekerat halinde Mecnun,

Leyla’yı buldum sansa çok mu?

Sabredip gönlüm hicrana dayansa

Seni özleyen sabahlara uyansa

Hep sen çıkan fallara kansa çok mu?

 

Deli, divane, düşkün, aşık deyip

Kimileri konuşurmuş arkamdan

Böyle iltifatlar duymakta varmış

İnanır mısın şair diyorlarmış

Seni öyle alelade sevmedim

Katiller hücum ederken üstüme

O müstesna adında nöbet durdum

Zincire vuruldum, müebbet durdum

 

Savruluyorum gamzende su gibi

Sen yaylalarda rüzgâra nazende

Yaşadığım mahşer kâbusu gibi

Serin yeşilliklerdeyim bazen de

Biliyorum, halen sana aldığım

Günbatımı kolyeyi saklıyorsun

Bülbüllerin özgürce dolaştığı

Namelerin konuştuğu mehtaplı geceleri,

Bana yasaklıyorsun

 

Onlar neden sevdiğini anlattı

Senin için neleri sevdiğimi anlattım,

Korkma, ismini anmadım

Ve sensizliğe asla inanmadım

Zamansız, mekânsız, sebepsiz sana

Kördüğümden yemin tutarak geldim

İşte ben, beni unutarak geldim

Seni öyle alelade sevmedim 


Adsız
Bursa-Gümüşhane